top of page

TANRI VE ÖZGÜR İRADE

Alice Harikalar Diyarı öyküsünde, Alice seyahatleri sırasında yol ayrımına gelir ve sola mı yoksa sağa mı gideceğine karar veremez. Yukarı bakıyor ve ağaçta Sırıtan Kedi olduğunu görür. Kediye "Hangi yolu seçmeliyim?" diye sorar. Ve Sırıtan Kedi şöyle cevap verir: “Bu duruma göre değişir. Nereye gidiyorsun?" Alice "Bilmiyorum" der. Kedinin verdiği cevap ise, "Öyleyse önemli değil sanırım nereye gittiğin."


18. yüzyıldaki aydınlanmadan bu yana, insan varoluşunun en merkezi sorularından biri, özgür iradeye sahip olup olmadığımız olmuştur. Bu sorunun cevabı her ne kadar, Tanrı ve İncil (yazının bundan sonrasında Kutsal Kitap olarak bahsedeceğim) üzerinden anlatılsa da burada ilk önce liberal bir bakış açısı sunmam gerektiğini düşünüyorum. Bu soruyu biraz daha geri götürmek gerecektir. 6. yüzyıla kadar uzanan Boethius adında bir filozofun felsefi bir sorununa kadar götürebiliriz. Boethius, Tanrı'nın mükemmelliğinin, Tanrı'nın geleceği önceden bilmesini gerektirdiğine inanıyordu. Boethius’un ana temelindeki soru, ‘’Ama Tanrı ne yapacağımızı biz yapmadan önce biliyorsa, yaptığımız şeyi yapmaya özgürce nasıl karar verebiliriz?’’


Öncellikle özgür iradenin tanımıyla başlayalım. Yaygın ve doğrudan bir görüş sunmak gerekecekse, eğer seçimlerimiz önceden belirlenmişse, o zaman özgür iradeye sahip olmadığımızdır. Yine de daha dikkatli düşünüldüğünde, bunun biraz anlamsız olduğunu fark ederiz. Tüm önceden belirlenmiş seçimler yalnızca tanım tarafından belirlenmekle kalmaz, tüm belirlenmiş seçimler de önceden belirlenmiş olarak kabul edilebilir: bunlar her zaman kendilerinden önce gelen yatkınlıklardan veya zorunluluklardan kaynaklanır. Bu nedenle, gerçekten sorduğumuz şey, basitçe seçimlerimizin belirlenip belirlenmediğidir.


Bu bağlamda, özgür iradeyle yapılan bir seçim belirsiz olacaktır. Ama belirsiz bir seçim nedir? Yalnızca rastgele olabilir, çünkü temelde rastgele olmayan herhangi bir şey, onu belirleyen bazı temel eğilimleri veya gereklilikleri yansıtır. Determinizm ile rastgelelik arasında, ikisi de olmayan seçimleri barındırabilecek anlamsal bir boşluk yoktur. Bu basit ama önemli bir nokta, çünkü özgür iradeyle yapılan seçimlerin ne belirlenmiş ne de rastgele olduğunu düşünürüz. Rastgelelik kavramımız daha en başından belirsiz ve muğlaktır. Operasyonel olarak, içinde bir model göremiyorsak, bir sürecin rastgele olduğunu söyleriz. Bununla birlikte, gerçekten rasgele bir süreç, ilke olarak, sadece şans eseri herhangi bir model üretebilir. Bunun olma olasılığı küçük olabilir, ancak sıfır değildir. Dolayısıyla, bir sürecin rastgele olduğunu söylediğimizde, yalnızca onun altında yatan potansiyel nedensel temel hakkındaki bilgisizliğimizi kabul etmiş oluyoruz. Bu nedenle, rastgeleliğe başvurmak, özgür iradeyi tanımlamak için yeterli değildir. Üstelik öyle olsa bile, özgür iradeyi düşündüğümüzde aklımıza sadece rastlantısallık gelmez. Özgür seçimler düzensiz değildir, değil mi? Belirsiz de değiller: Eğer özgür seçimler yaptığımı düşünüyorsam, bunun nedeni, seçimlerimi benim tarafımdan belirlendiğini hissetmemdir. Özgür bir seçim, bir başkasının veya diğer dış güçlerin aksine, benim tercihlerim, beğenilerim, hoşlanmadıklarım, karakterim vb. tarafından belirlenen seçimdir. Ama seçimlerimiz zaten her zaman belirlenmişse, ilk etapta özgür iradeden bahsetmek ne anlama geliyor? Dikkatlice düşünürseniz, cevap apaçıktır: Seçimlerimizi deneyimsel olarak özdeşleştirdiğimiz şeyler belirliyorsa özgür iradeye sahibiz. Zevklerimle ve tercihlerimle- bilinçli olarak hissettiğim gibi- onları kendimin ifadeleri olarak gördüğüm anlamda özdeşleştiriyorum. Seçimlerim, bu hissedilen zevkler ve tercihler tarafından belirlendiği sürece özgürdür.

Peki bu denklemde Tanrı nerede?


John Feinberg şu gözlemde bulunuyor:

"Eğer belirlenemezcilik doğruysa, Tanrı'nın geleceği önceden bildiğinin nasıl söylenebileceğini anlamıyorum. Eğer Tanrı gelecekte ne olacağını (yalnızca olabilecekleri değil) gerçekten biliyorsa, gelecek belirlenmeli ve bir tür determinizm duygusu olmalıdır. Tanrı'nın önceden bilgisi geleceğin nedeni değildir, ancak nasıl meydana geldiğine bakılmaksızın Tanrı'nın bildiği şeyin gerçekleşmesi gerektiğini garanti eder" ("Tanrı Her Şeyi Düzenler", Predestination and Free Will: Four Views of Divine Human Freedom [ed. David Basinger ve Randall Basinger; Downers Grove: IVP, 1986], 33-34).

Tanrı Âdem ve Havva'yı yarattığında, yaptığı ilk şeylerden biri onlara O'na itaat edip etmeyeceklerini seçme fırsatı vermek oldu. Adem'e ölüm cezası altında belirli bir ağacın meyvesini yememesi talimatını verdi (Yaratılış 2:15). Ancak yılan (Şeytan), Havva'ya farklı bir açıklama getirip onun bağımsızlık ve merak duygusuna hitap edince, Havva ve Âdem de Tanrı'nın emrini görmezden gelmeyi seçti. Bu tek hata, hayatlarında trajik sonuçlara yol açtı ve tarihin akışını değiştirdi.


Hıristiyanlar genellikle Tanrı'nın Adem'in günah işleyeceğini önceden bildiği konusunda hemfikirdirler. Ama Tanrı önceden takdir etti mi? İnsanın özgür seçimlerinin Tanrı'nın kontrolü dışında olduğunu düşündüğümüz için hayır yanıtını verirsek, Tanrı'nın Adem'in günahına neden izin verdiğini sormanın pek bir anlamı olmaz. Tanrı'nın önceden bildiği gelecekteki herhangi bir olay, Tanrı'nın bile değiştiremeyeceği şekilde önceden belirlenmiş olmalıdır. Tanrı'nın bunu engellemesi veya buna izin vermesi için "çok geç".


Özgür iradeye sahip olmak mutlaka kötülük yapma olasılığını gerektirmez. Tanrı özgür iradeye sahiptir, ahlaken erdemlidir ve anlamlı ilişkilere girebilir, ancak kötülük yapması imkansızdır. Tanrı bize de aynı türden kötülük yapmama özgürlüğü veremez miydi?


Kutsal Kitap, insanın özgür seçimlerinin Tanrı'nın egemen kontrolünün dışında olmadığını açıkça belirtir (Yaratılış 50:20; Ezra 1:1; Süleyman’ın Özdeyişler 21:1; Elçilerin İşleri 4:27–28; Efesliler 1:11). Adem'in itaatsizlik etmek yerine özgürce itaat etmesini sağlamak Tanrı'nın gücü dahilindeydi. Bu nedenle, Adem'e özgür irade vermek ve Adem'in düşmemesini sağlamak Tanrı'nın gücü dahilindeydi; bu, Tanrı'nın düşüşe izin vermesi için yalnızca yaratıklarına özgür irade verme arzusundan başka bir nedeni olması gerektiği anlamına gelir.


Hayatta öğrendiğimiz ilk derslerden biri sonuçlar yasasıdır. İyi seçimler iyi sonuçlar getirir ve kötü seçimler tatsız ve hatta feci sonuçlara neden olur. Elçi Pavlus'un Galatyalılar 6:7'de yazdığı gibi, "Aldanmayın, Tanrı alaya alınmaz. İnsan ne ekerse onu biçer.” Gerçek şu ki, Tanrı'nın evrensel yasası reddedilemez. Sonunda ne ekersek onu biçeceğiz; Yaptığımız seçimler kaçınılmaz olarak iyi ya da kötü sonuçlara yol açar. Tanrı'nın iradesini yerine getirmemizi bize emretmesi gerektiği gerçeği, O'nun iradesini yerine getirmeye zorlanmadığımızı gösterir. Tanrı'ya itaat etmeyi veya etmemeyi seçebiliriz.


İnsanın özgür iradesi, Kutsal Yazılar boyunca Tanrı'nın bize seçimler vermesi ve kendisinin en iyi bildiği yolu seçmeye çağırması gerçeğinde kendini gösterir. Sadece birkaç örnek vermek gerekirse, Yasa’nın Tekrarı 30:15-19’da Tanrı'nın İsraillilerle ahdini tamamlarken onlarla nasıl konuştuğuna dikkat edin:


“İşte bugün önünüze yaşamla iyiliği, ölümle kötülüğü koyuyorum. Bugün size Tanrınız RAB'bi sevmeyi, yollarında yürümeyi, buyruklarına, kurallarına, ilkelerine uymayı buyuruyorum. Öyle ki, yaşayasınız, çoğalasınız ve mülk edinmek için gideceğiniz ülkede Tanrınız RAB tarafından kutsanasınız. Eğer yoldan döner, kulak vermezseniz, ayartılır, başka ilahlara eğilip taparsanız, bugün size kesinlikle yok olacağınızı bildiriyorum. Şeria Irmağı'ndan geçip mülk edinmek için gideceğiniz ülkede uzun yaşamayacaksınız. Önünüze yaşamla ölümü, kutsamayla laneti koyduğuma bugün yeri göğü size karşı tanık gösteriyorum. Yaşamı seçin ki, siz de çocuklarınız da yaşayasınız”


Tanrı, İsrailoğullarına yaşamı seçme (bu, onu sevmeyi ve ona itaat etmeyi seçmek anlamına gelir) veya ölümü seçme (yani onu reddetme anlamına gelir) seçeneği verir. Tanrı açıkça yaşamı seçeceklerini umuyor, ancak nihai olarak karar vermek onlara kalmış. Sevgi merkezli bir dünyada, Tanrı'nın bile her zaman istediğini elde edeceği garanti edilemez.


Tanrı, kimsenin mahvolmasını istemediğini Yuhanna 3:16 kesinlikle açıkça ortaya koyuyor. “Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu'nu verdi. Öyle ki, O'na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun.” Tanrı, kötülerin ölümünden zevk almaz. Kendisinin sunduğu hayatı herkesin kucaklamasını ister. Ancak sevgi özgürce seçilmelidir, çünkü istediğini elde edeceğine öylece karar veremez. İnsanlara kendisine dönmeleri ister ama onları zorlamaz.


Kutsal Yazıların insanların özgür olduğunu ortaya koymasının bir başka yolu da, onları kendi özgür eylemlerinin yaratıcıları olarak tasvir etmesidir. İnsan benliğinin bu özgür merkezini sık sık “yüreğe” atıfta bulunarak ifade eder. İsa, kalbin bir ağaca benzediğini söyler: doğasına göre iyi ya da kötü meyveler verir (Luka 6:43-44). Böylece, şöyle devam eder: "İyi adam, yüreğinde birikmiş iyi şeylerden iyi şeyler çıkarır ve kötü adam, yüreğinde birikmiş kötülüklerden kötü şeyler çıkarır" (Luka 6:45). Meyve için daha fazla açıklamaya gerek yok. İsa, "cinayet, zina [ve] cinsel ahlaksızlık" kadar tüm "kötü düşüncelerin" "yürekten" geldiğini söyler (Matta 15:19). İnsan davranışının nihai açıklaması, insan benliğinin bu kendi kendini belirleme merkezinde bulunabilir.


Aynı şekilde Süleyman'ın da "Rab'bin gözünde kötüyü" yaptığı, çünkü "yüreği Rab'den saptığı" söylenir (1.Krallar 11:6, 9). Aynı şekilde, Kral Revaham da "Rab'bi aramaya yürekten kararlı olmadığı için kötülük yaptı" (2. Tarihler 12:14). Benzer şekilde, Sidkiya'nın "Rab'bin gözünde kötülük yapması" ve "Peygamber Yeremya'nın önünde alçakgönüllü davranmaması"nın nihai nedeni, "inatçı olması, yüreğini katılaştırması ve Rab'be dönmemesidir..." (2.Tarihler 36:12–13). Ve Kutsal Kitab’a göre Yeruşalim'in Yeremya döneminde bu kadar düşük bir ahlaki noktaya düşmesinin nedeni, Tanrı'nın halkının "inatçı ve asi yüreklere" sahip olmaları ve Rab'den "dönüp uzaklaşmaları"ydı (Yeremya 5:23). Bu nedenle Rab onlara, "Kötü planlarınız ne zamana kadar içinizde kalacak?" diye sorar. Ve onları “yüreğinizden kötülüğü atmaya ve kurtulmaya” çağırır (Yeremya 4:14).


Bu yazıyı, Tanrı’nın bize kendi duygularını açıkladığı ayetlerle bitirmek istiyorum:


“Ben kötü kişinin ölümünden sevinç duymam, ancak kötü kişinin kötü yollarından dönüp yaşamasından sevinç duyarım. Egemen RAB böyle diyor. Yeni bir yürek, yeni bir ruh edinin. Neden öleceksin, ey İsrail halkı? Çünkü ben kimsenin ölümünden sevinç duymam. Egemen RAB böyle diyor. Öyleyse günahınızdan dönün de yaşayın!” (Hezekiel 18: 23, 31-32)




Comentários


Diğer yazılar

bottom of page